Salı, Ocak 22, 2013

Ne Yaptın Hawkins?


Daha önce çizmede Roma forması giyerken de esrar kullandığı ortaya çıkan ve bu yüzdende uyarıcı (doping) testleri pozitif çıkan Hawkins’in Gaziantep Belediye maçı sonrası alınan ve Köln’de inceletilen testleri pozitif çıktı. Böylelikle, David Hawkins kariyerinde ikinci defa yasaklı madde kullanımından dolayı disipline sevk edildi ve bu süreçte de formasına kavuşamayacak.

Daha önce ülkemizde Beşiktaş forması giyen Amerikalı oyun kurucu Mire Chatman’da da benzeri bir olay yaşanmıştı ve suçunu itiraf ettiği için 3 ay gibi bir men cezasıyla kurtulmuştu. Çok büyük ihtimalle Hawkins ‘e de böyle olacak. Şu an için bekleyip sonuçları almaktan başka yapılacak bir şey görünmüyor ancak; şu kesin ki Lance Armstrong’un bisiklet dünyasında “doping kullanmakla” yarattığı etkiden sonra günümüz sporunda doping olayı daha ciddi şekilde ele alınmalı, emek hırsızlığının önüne geçilmeli.

Uyarıcı maddeler sporcuların gücünü ve en önemlisi kondisyonunu çok büyük ölçüde güçlendirdiği için inanılmaz farklar yaratmasını, daha uzun süre “peak” performans sergilemesini sağlıyor. Saç dökülmesini engellemek için kullandığınız bir dermatolojik üründen de, yediğiniz özel yapım ekmekten de dopingli çıkmanız olası. Ancak bilerek ve isteyerek yapılmasını WADA affetmiyor ve tıpkı Lance Armstrong ve daha birçok sporcuda (sporcu oldukları tartışılır) olduğu gibi spordan men cezasına kadar yaptırımlar mevcut.

Galatasaray Medical Park bu süreçte büyük yara alacağı kesin. David Hawkins öyle bir oyuncu ki bütün işleri yapabiliyor. Lider özellikli ve isterseniz 20 sayı bırakabilir veya rakip takımın en skorer oyuncusunu kilitleyebilir. Bunların yanı sıra; eşleşme problemi yaratarak hücumda birden fazla avantaj sağlar takıma. Şimdi Domercant’in de sakat olduğu bu dönem kesinlikle zorlu geçecek Galatasaray için. Özellikle Eurocup maçlarında bunu daha fazla hissedecektir Sarı-Kırmızılılar.

                                                                                                                Mert Yücetepe

Cumartesi, Ocak 19, 2013

Uzun Süre Verdiğim Aranın Sebebi




Siz değerli okuyucularımdan ve basketbolseverlerden özür dileyerek başlamak istiyorum.
 
Bildiğiniz üzere, uzun bir süre bloga yazı yazamadım. Bu süreçte blogu o kadar çok özledim ki anlatamam. Ancak, üniversitede derslerin yoğunluğu, kişisel bir takım sebeplerden dolayı blogu uzun süre güncel tutamadım. Şimdi o günleri geride bıraktığımı belirterek, özrümü bir kez daha vurgulayarak karşınızda olduğumu belirtmek isterim. Herkese bol basketbollu günler dilerim…
                                                                                                                 
                                                                                                            Mert Yücetepe

Fenerbahçe Ülker’in Çöküşü…


          Bu yazı alınan sonuçlar üzerine bir değerlendirme amacıyla yazılmıştır. Türkiye’nin bu güzide kulübüne alınan bu sonuçlar hiç ama hiç yakışmadığı gibi, harcanan paralarla çok daha başarılı sonuçlar alınmalıydı. Sarı-lacivertlilerin sahip olduğu bütçeye Avrupa’da çok ama çok az kulüp sahip ve böyle har vurup harman savrulması bir basketbolsever olarak beni negatif etkiliyor.

           Sezon başında resmen Siena’nın kadrosunu alarak o sistemle başarılı olacağını düşündü Fener. Hâlbuki hesap etmediği çok şey vardı. Bunların başında da yan parçalar geliyordu. Bo, Andersen, Prigiani hepsi Avrupa’da kariyerli ve isimliler. Ama Siena’da asıl işi yapanlar bu isimlerin dışında kalan savaşan, pis işleri yapan kısacası ekmeğini taştan çıkaran yan parçalardı. Fenerde böyle isimler yok mu? Var elbette ama onları da koç göremiyor veya henüz nedenini bilemediğimiz bir şekilde oynatmıyor. Anlamak mümkün değil.

           Bir kere Fener kesinlikle takım olamamış. Şampiyonluklar elde ettiği dönemde bu takımın en önemli ismi Ömer Onan, Mirsad Türkcan gibi savaşan oyunculardı. Aldıkları rolleri çok iyi oynayan bu oyuncular hem taraftarı ateşliyor hem de takım savunmasını bir üst seviyeye çıkarıyorlardı. Mirsad’ın yeri doldurulamamış, Ömer’in ise dakikaları azalan bir grafik izliyor şu anda. En acı veren nokta ise, kimsenin buna bir müdahale edememesi. Takımı bir araya toplayan bu iki isimin rolleri değişince bu sene, Fener takım olmaktan uzak bireysel yıldızların dakikaları paylaştığı bir oluşuma dönüşmüş adeta. Bunlarda savunmada rakip takıma kolay sayı olarak geri dönüyor tabiî ki de. Zaten başka nasıl açıklanabilir ki 4 maçta ortalama yenilen 90 küsur sayı?

          Avrupa’da savunma yap-a-mazsanız kanamazsınız. Bu çok net, açık. Savunma hücumu tetikler ve takımlar belirli bir potansiyele böyle ulaşırlar. Ama Fener de bu tam tersi, hücum savunmayı tetikliyor. Ama ne tetikleme… Avrupa’da öyle kolay hücum yapabileceğiniz takım sayısı belirli. Onlarda zaten Top 16’dan sonrasını göremiyorlar. Bu maçlarda hava yakalayıp kolay sayılarla motive olup savunmada da ekstra bir gayret sergilenebilir ancak bunu bütün maçlara yayabildiğinizde Top 16’dan sonrası gerçekçi olabiliyor ve nitekim bu hedef şimdilik suya düşmüş durumda.

             Bu saatten sonra, artık Prigiani’ye teşekkür edilmeli ve bir plaket sunulmalı. Plakete de “ Bu bütçeyle bunları başarmak için antrenör olmaya gerek yok. Üstün bir başarınız var” yazdırılmalı. Prigiani'nin yeri de derhal Ertuğrul Erdoğan’a teslim edilmeli. Kendisi yarı sezonda takımı alıp şampiyon yaparak koç becerileri hakkında çok olumlu sinyaller vermesinin yanında, Türk oyuncularla bu takımı toparlayabilecek potansiyele de sahip değerli bir çalıştırıcı. Umarım bu camia için her şey daha olumlu bir seyir almaya başlar yoksa işler çok karışık duruyor şu anda…
                                                                                                                                          
                                                                                                                               Mert Yücetepe