Çarşamba, Nisan 17, 2013

Dimitris Diamantidis Vurdu 2-1 Oldu.


Herhalde az biraz Euroleague takip eden basketbolseverlerin zevkten 4 köşe olduğu bir seriyle karşı karşıyayız. Avrupa’nın zirvesinde iki elit takım kıran kırana bir mücadele veriyor, öyle bir mücadele ki bu üç maç sonunda skor farkı sadece 5 sayı. Maçların ne kadar başa baş geçtiğinin en net göstergesi bu istatistik.

Aslında bu maçlar bir seri olmaktan ziyade, basketbol felsefesinin sahaya yansıması diyebiliriz. En kritik bir hata bu tarz maçlarda galibi belirliyor zaten neredeyse kusursuza yakın bir mücadele var sahada. Panathinaikos maça çok hızlı girdi. İlk periyot skoru 20-10 Pana lehineydi. Barcelona resmen dondu ilk periyotta. Böylesine hücum potansiyeli yüksek bir takım Pana’nın yaptığı savunmayı bir türlü çözemedi. Hücum tıkandı. Pana cephesinde ise müthiş adam, mükemmel lider ve zeki insan Dimitris Diamantidis önderliğinde hunharca Barçanın üzerine gitti.

İşler ikinci çeyrekte de çok fazla değişmedi aslında. Sadece iki takımın da savunması biraz düşünce Barça 19, Pana ise 18 sayı üretti ve devreyi 9 sayı önde kapattı. Bu 9 sayı o kadar şaşırtıcı ki, böylesine yakın geçen bir maçta 20 sayılık bir farka karşılık geliyor.

Barcelona üçüncü çeyreğe fırtına gibi girdi. Alan savunmasıyla Panathinaikos’u şaşırtmayı, afallatmayı ve en önemlisi durdurmayı başardılar. Hücumda ise, 2.18m’lik dev uzunu Tomic ile sayılar bulup yavaş yavaş farkı eritmeye başladılar. Hücumlar sırasında en dikkat çeken şey ise, Barcelona’nın en büyük kozunun olduğu pota altına daha rahat top indirebilmeye başlaması ve pota altında nereden hücum ediliyorsa tam ters yönde köşeye bir şutör yerleştirerek savunma gömüldüğünde topun köşeye gönderilmesi ve orada 1 fake veya penetrenin ardında kolay sayılar bulmaya başlamasıydı. Öyle ki, Panathinaikos’un ilk periyotta 10 sayı öne fırlaması gibi Barcelona 3. çeyrekte 22-12’lik seriyle farkı kapayıp 1 sayı önde girdi son çeyreğe.

"Örümcek Adam"
Son çeyrekler için, büyük oyuncularla yıldız oyuncuların ayrılacağı, sorumluluk alabilenle alamayan korkakların gözler önüne serileceği ve en önemlisi galibin belirleneceği 10’dklık süre dilimi desek yanlış olmaz. İşte burada Panathinaikos’un elinde öyle bir kozu var ki sadece bu adama şapka çıkartılır; Dimitris Diamantidis, namı değer “Örümcek Adam”. Öyle bir lider ki onu öne çıkaran şey son periyotta attığı iki tane çok ama çok kritik üç sayı atışı değil. Onun parkede olması tüm takımı 2 seviye yukarı çıkarıyor, her pozisyonda hata yapan oyuncuya ilk azarı o kayıyor sonrasında tekrar maça odaklanması için motive ediyor, hücumda tüm dikkati üstüne çekerek arkadaşlarına boş şut veya kolay turnike imkânı sağlıyor, savunmada rakibin yıldızını tutuyor bu adam. Daha ne yapsın değil mi? Belki, en önemli yaptığı şey, onun oyuna damga vuran bir hareketinden sonra Panathinaikos’un inanılmaz ateşli taraftarının közünün tazelenmesi ve alev alması olarak anlatabiliriz. Resmen salonda bir anda ses patlaması oluyor, seyirci hemen oyuna giriyor. Sonuç olarak, bu tarzda bir oyuncunuz varsa son periyotlardan çekinmezsiniz; aksine rakip üzerinde psikolojik baskı kurar onları strese sokarsınız. İşte Pana Barcelona’daki 2. ve dünkü maçta aynen bunu yaptı. Öyle ki, maçın en kritik anlarında, şutu olmayan bir oyun kurucunun ne kadar küçük düşebileceğine tanıklık ettik. Victor Sada. Çoğu oyun kurucunun sahip olmadığı atletizme sahip iken ve sıradan bir oyuncunun sahip olduğu şut yeteneğini bulundurmuyor. İki pozisyon, ki böyle bir maçta olamayacak şekilde, boş kalmasına rağmen resmen topu potaya a-ta-ma-dı. Maçı 0/2 iki sayı 0/3 üç sayı yüzdesiyle -5 index puanıyla tamamladı. Navarro’yu aramak zorunda kaldı nitekim hücum hüsranla sonuçlandı. Resmen komedi izledik. Navarro demişken Yunan taraftarların İspanyol oyuncuların faul pozisyonlarında aşırı reaksiyon göstermeleri ve abartmalarından dolayı sevmediği isimlerin başında geliyor. Ama o da büyük bir oyuncu olduğu için, baskından etkilenmeyip 17 sayıyla maçın en skoreri oldu ve 18 index puanıyla oynadı ancak mağlubiyeti engelleyemedi.

Bu maçla ilgili yazacak çok şey var, o yüzden yazdıkça yazası geliyor insanın ama şimdilik burada bitirelim. Basketbolseverleri bu inanılmaz seriyi izlemeye davet ediyor ve basketbol adına yapılan doğruları dikkatle gözlemlemelerini tavsiye ediyorum.


Mert Yücetepe


Karşılaşmanın İstatistikleri İçin:
http://www.euroleague.net/main/results/showgame?gamecode=243&seasoncode=E2012#!boxscore

Cuma, Nisan 05, 2013

Çok Soru İşaretli Son 8



Kim ne derse desin dün İspanya’da oynanan maçta Real Madrid’in kazanma şansı %99’du. Nitekim maç daha ilk çeyreğin sonunda koptu ve hafta içi Anadolu Efes cephesinden yapılan açıklamaların bir balon olmadan öteye gitmedi. 86-66.

Anadolu Efes’teki form düşüklüğünü gözlemlemeniz için çok iyi bir basketbol takipçisi olmanıza gerek yok. Az çok istatistiklere bakmayı bilen herkes görebilir ki; ilk 8 maçta 7 galibiyet alan bu takım sonraki 6 maçta 2 galibiyet 4 mağlubiyet aldı ve her şeyden önce gruptan 3. çıkma sansını rakibi CSKA Moskova’ya bıraktı. Eğer CSKA Moskova-Panathinaikos maçında PANA kazansaydı; Anadolu Efes Olympiakos’la eşleşmek yerine Barcelona ile eşleşecekti ki zaten kafadan elenecekti. Zaten bu son maçlar da 2010 Dünya Şampiyonası’nda Sırbistan'a karşı son pozisyonda Kerem Tunçeri’nin basketiyle sonuçlanmasının dışında kaderimizi hep rakiplerimiz belirledi. Bu bizde bir hastalık adeta.

Maça dönersek, Anadolu Efes maça o kadar isteksiz başladı ki sanki buraya takım olarak gelmemişler de oyuncular biletlerini kendi alıp ayrı ayrı gelip maça çıkmış gibilerdi. Bunu zaten ilk üç hücumda hiçbir şekilde takım hücumu olmayışından tamamen bireysel yetenekler üzerinde hücum etmemizden de anlayabiliriz. Hücum da o kadar dağınık hareket ettik ki; rakibe istemenden de savunmamız oturmadan yakalandık. Savunma oturmamışken hiçbir İspanyol takımına, Maccabi Tel Aviv’e ve Montepaschi Siena’ya yakalanmayacaksınız. Tabii ki de sadece bu 3 takım savunma oturmadığında ceza kesmiyor, Avrupa Liginde oynayan her takım az çok ceza kesebiliyor ancak bu 3’ü affetmiyorlar. Real Madrid’in ilk çeyrekte muazzam üçlük atması ve hızlı hücumlardan kolay sayılar bulması daha ilk çeyrekte farkı 11 sayıya getirdi. Biz ise ilk çeyrekte sadece 2 assist yapabildik bunlar da zaten Jordan Farmar’ın mükemmel pasıyla Jamont Gordon’un turnikesi ve Shipp’in pasıyla Semih Erden’in turnikesinden ibaretti. Aslında maçın özeti daha ilk çeyrekte belli oldu.

İkinci çeyrekte biz top kayıplarına devam ettik onlar ise üçlük atmaya. Savunmayı tam oturtmaya başladık bu seferde hücumda ceza kesemedik; beklediğimiz üçlük de bir türlü gelmeyince takım bir türlü motive olamadı ve fark istemediğimiz boyutlar olan 17 sayıya geldi ilk yarı sonunda.

İkinci yarıda biraz toparlanır gibi olduk sonrasında basit hatalarımızla (top kayıpları, faul hakkımızı erken  doldurmamız ve sportmenlik dışı faul gibi ögeler) Real Madrid’e kolay sayı şansı tanıdık ve onlarda bu zaafları çok iyi değerlendirdiler. Öyle ki maçta en az 8-10 sayıyı biz ya sayı bulduktan ya da anlamsız bir şuttan sonra hızlı gelen Real Madrid’li oyuncuların turnikesi sonucu yedik. 0 çaba %100 hızlı hücum.

Maçta bir Euroleague maçı için çok fazla sayılabilecek 4 tane alley-oop yedik ki bunların ikisi tadından yenmez. Özellikle Rudy Fernandes’in Savanovic’in üzerinden vurduğu smaç enfesti. Diğeri ise Marcus Slaughter’ın Barac üzerinden vurduğu idi. Buna bir paragraf ayırmazsam basketbolun güzelliklerine ayıp etmiş olurdum.

Rudy Fernandes Savanovic'in Üzerinden..
Anadolu Efes, son 8 öncesinde kötü sinyaller veriyor. Vujacic hiç iyi dönememiş sakatlıktan, hala form tutamadı. Bu sorun yerel ligde Sasha’ya daha fazla süreler verilerek aşılabilir. Takım savunması Top 16’nın ilk kısmındaki gibi değil, Jordan Farmar fazla bireysel oynamaya başlamış ve Semih’in istikrarsızlığı tartışma konusu. Bu ögeler Olympiakos gibi kesinlikle küçümsenemeyecek bir takım karşında çeyrek finalde canımızı fazlasıyla yakabilir.


                                                                                                                      Mert Yücetepe