Perşembe, Nisan 26, 2012

Beklenen An Geldi Çattı


           Eurochallenge Final 4’a ev sahipliği yapacak ülke geçtiğimiz ay belirlendi ve bu ülke Macaristan oldu. Beşiktaş Milangaz turnuvanın ilk maçında bu ekip ile eşleşti ve final için ev sahibini elemesi gerekiyor. Uzun yıllardan beri ilk defa bir Türk takımı böyle bir arenada bu kadar yukarılarda temsil ediliyor ve buraya kadar gelmişken yeni bir tarih yazmanın tam da zamanıdır.
            Bu maçın önemini herhalde tüm ülke olarak anladık ki maçın yayın hakkı bile el değiştirdi. Türkiye’nin akla ilk gelen spor ekranı bu maçı verecek. Umuyoruz ki bu maçı Murat Kosova anlatacak. Kendisi iyi bir Beşiktaşlı olmasının yanı sıra iyi de bir basketbol severdir. Hafta boyunca Beşiktaş Milangaz koçu Ergin Ataman tüm ülkede gayet iyi bir hava yaratılmasında başrolü oynadı. Verdiği bütün demeçlerde bu dörtlü final serisinin ve Türk basketbolunun tarihi bir dönemden geçtiğinin vurgusunu yaptı. Beşiktaş Milangaz’lı oyuncular bu maça dair görüşlerini açıkladılar ve kazanmak istediklerini her ortam da söylediler. Ben buradan maçın kafada bittiğini anladım. İnanç, azim neredeyse maksimum seviyede. Yaklaşık 1 haftadır bu maç için özel idmanlar yapıldığı da biliniyor zaten. Artık sadece maç saatini bekleyip, oynamak kaldı.
       Sezon başında Ergin Ataman amacın bu kupayı kazanmak olduğunu söylemişti ve şu zamana geldiğimizde görüyoruz ki koyduğu hedeften şaşmamış ve bunun yanında bir de Türkiye Kupası’nı müzesine götürmüş bir Beşiktaş Milangaz var karşımızda. Bu takım zaten iyi ama derin olmayan bir kadroya sahip. Takım olabilme olgusunu çoktan tamamlamış sadece sakatlıklardan dolayı yüzü bir türlü gülemeyen bir takım. Ancak bunları hiçbir zaman bu ekip bahane olarak kullanmadı aksine o sakat olan takım arkadaşları için ektra bir yürek daha sahaya koyup mücadele ettiler ve geldikleri nokta ortada.
           Rakip takıma baktığımız zaman en dikkat çeken oyuncuları 17.0 sayı ortalaması tutturmuş olan Trotter Obie hatta bu sayı ortalamasıyla sayı krallığında Pops Mensah Bonsu’nun (18.3) bir basamak altında 5. sırada yer alıyor[1]. Guard olmasından dolayı bizim kısa pozisyonda oynayan oyuncularımızın bu oyuncu üzerinde kuracağı baskı son derece önemli. Aslında Ergin Ataman’ın açıklamalarına bakarsak kağıt üzerinde en zayıf ekip olarak gözüken takımla eşleştiğimiz sonucuna varabiliriz. Unutulmamalıdır ki bu ekip zayıfta olsa her zaman ev sahibi takımların oyuncularının maçlara ekstra motive oldukları ve hakemlerinde ortada kalan pozisyonlarda ve kararlarda ev sahibi takım lehine düdük çaldığı bir gerçek. Bu nedenle kesinlikle rakip küçümsenmemeli çünkü maçlar oynanmadan kazanılmaz.
          Pops Mensah Bonsu demişken biraz daha istatistiksel veriler kullansam hata olmaz herhalde[2]. İşte göz kamaştırıcı o veriler:
• » #1 Toplam Ribaundlarda (10.8)
• » #1 Double-Double’larda (5)
• » #1 Serbest Atış Denemesinde (6.9)
• » #1 Hücum Ribaundlarında (3.4)
• » #1 Savunma Ribaundlarında (6.6)
• » #2 2 Sayılık Atış Denemesinde(6.5)
• » #2 Saha İçi Yüzdesi (63.4%)
• » #2 in Serbest Atış İsabetlerinde (4.5)
• » #3 Kendisine Yapılan Faullerde (6.1)
• » #4 Maç Başına Sayı (18.3)
• » #5 Saha İçi İsabeti (6.5)
           Görüldüğü gibi tam 5 kategoride turnuvanın en iyisi. Maçlarda o kadar konsantrasyonunu yükseltiyor ki neredeyse her topa giriyor, her topu bloklamaya, her hava topunu almaya çalışıyor. Ama sorulsa en çok bu adamın ne özelliği güzel diye herhalde cevap yaptığı poster smaçları olacaktır. Her maç en az 1 tane yapıyor zaten. Smaç onun oyunun bir parçası pota altından camı kullanarak sayı yapmak yerine topu bizzat kendi elleriyle çemberin içine gömüyor. Hem taraftarları maçın içine sokuyor hem de takım arkadaşlarını motive ediyor. Gerçekten Beşiktaş Milangaz için çok önemli bir kazanım ve seneye kesinlikle bu kadroda tutulması gereken isimlerin başında geliyor.
         Final 4 öncesi beni en çok heyecanlandıran ise bu takım buralara gelmeden önce çok fazla son topa kalan maç oynadı. Yani son top tecrübesi çoktan oluştu. Türkiye Kupası maçlarında neredeyse her maçını son dakikalarda kazandı, lig de ise en az 5 maçını son çeyreklerdeki etkili oyunuyla kazandı (Anadolu Efes ve Bandırma Kırmızı karşında olduğu gibi). Sadece yaşayarak bu tarz kazanımları elde edebileceğiniz için bu tür tecrübeler çok ama çok önemli bu yönden Beşiktaş Milangaz avantajlı.
          Kupayı almak istiyorsa bu ekip ev sahibini yenmeli daha sonra yanında biraz da şans ile finaldeki rakibini dize getirip o kupayı Türkiye’mize armağan etmeli. 1996’dan beri basketbolda süren kulüpler bazında kupa hasretini dindirmeli ve Beşiktaş taraftarını kötü geçen futbol sezonunda hayata döndürecek bir başarı hediye etmeli çünkü bu camia bunu hak ediyor.
                                                                                              
                                                                                                                 mertmelo




İstatistiksel Veriler: 


2) Pops Mensah Bonsu Resmi Facebook Sitesi:
http://www.facebook.com/popsmbonsu

3) Ergin Ataman’ın bu maçla ilgili görüşlerini okumak için:
http://www.basketdergisi.com/ataman-turkiye-arkamizda-olacak.html
           

Cuma, Nisan 13, 2012

Örümcek Adam Gerçeği


                Euroleague’de bu ayın MVP’si Dimitris Diamantidis seçildi. Bunu basketbolu biraz takip eden biri çok net bir şekilde öngörebilirdi zaten. Çünkü bana göre bu ödül için iki aday tek ülkenin oyuncuları vardı; ya Dimitris Diamantidis olacaktı ya da Vassilis Spanoulis olacaktı. 

                Bu sene playofflarda aslında iki tane seri oynandı. Birisi Pana-Maccabi diğeri ise Olympiakos-Siena serileriydi. Zaten Olympiakos – Siena serisini kendi bakış açımla bir önceki yazımda değerlendirmiştim. Pana-Maccabi serisi cidden basketbol severlere inanılmaz anlar yaşattı ve nitekim daha iyi yedek oyuncu kalitesine sahip Panathinaikos saha avantajını da kullanarak seriyi geçmeyi bildi. Bu takıma kim kaptanlık, liderlik ediyor peki? Cevap belli: Mart ayının MVP’si ve beklide tüm Euroleague’de tüm zamanların en iyi guardlarından olan Dimitris Diamantidis. Bu en iyi guardlarındandır tanımlaması tabi ki de göreceli bir tanımlamadır ancak herhalde herkesin kabul edeceği bir şey var ise o da Avrupa’da son yıllardaki en iyi savunmacıdır. Zaten lakabı Örümcek adam olan Diamantidis boyuna göre uzun kolları ve inanılmaz derecede iyi olan basketbol bilgisiyle rakip takım guardlarının korkulu rüyası olmayı sürdürüyor.

                Maccabi serisine gelirsek ortalama[1] 32.26 dakika sahada kalıp 14,8 sayı atıp, ikilik yüzdesini %50 de tutup, üçlüğü %39 ile kullanıp, %82lik serbest atış isabetiyle ve 5,2 rebound 4,8 assist ortalamalarıyla oynadı. Peki, bunlar bir oyuncuyu vazgeçilmez yapar mı? İşte burada Dimitris Diamantidis’in istatistiklere yansımayan pek çok özelliği ortaya çıkıyor. Öncelikle inanılmaz savunmacı takımını savunmaya yerleştiriyor ve ilk bölgede tuttuğu adama öyle bir baskı yapıyor ki rakım arkadaşları da onu görüp kendilerini bir kat daha yukarı çekmeye çalışıyorlar savunmada. Boşuna Örümcek Adam denmiyor hatta daha da güzeli 3-D(Dimitris Diamantidis Defence) lakabı. Ayrıca tüm Yunan guardlarında olduğu gibi pick’n roll uzmanı ve kendisinden beklenmeyecek şekilde iyi bir penetreci. Ne yapıp ne edip 2 uzun arasından topu ya potaya gönderiyor ya da 3lükte pozisyon almış arkadaşına pas atıyor. Zaten iki opsiyondan hangisini seçerse seçsin %70 hücum basket ile sonuçlanıyor.

                Son dakikalarda büyük oyuncu ile basketbolcu arasındaki fark çok net şekilde görülebilir. Çünkü bu dakikalarda sorumluluk alabilmek önemli olduğu kadar aldığı sorumluluğu yerine getirebilmek çok daha önemlidir. Sonuçta cesur veya yarım akıllı bir oyuncu da son dakikalarda topu potaya atabilir ama önemli olan o şutun girip girmemesidir. Dimitris Diamantidis son dakikalarda oyuna öyle bir hükmediyor ki takım arkadaşları sadece kendi oyunlarını sahaya yansıtmaları halinde Pana rakiplerinin önünde kolaylıkla yer alabiliyor. 5 maçlık bu seride son maçtaki istatistiklerine bakarsak: 25sayı 6rebound 3 assist ama en önemlisi 34 verimlilik puanıyla  - ki bu seride ulaştığı en yüksek verimlilik puanı ve ne tesadüftür ki serinin en önemli maçında “kazan ya da evine dön” maçında elde etti- mücadele etti. Sadece bu bile onun takımı adına ne kadar önemli olduğunu göstermeye yetiyor aslında. Seri boyunca hiç geri adım atmadı ve hep kritik anlarda top onun elindeydi nitekim 3. maçta son top Nick Calathes yerine onda olsaydı belki 5 maça uzamayacaktı bu seri.

                Biz de basketbol oynarken koçlarımız hep konuşarak oynayın derlerdi. O zamanlar bu çok garip geliyordu sanki konuşursak rakip takım ne yapacağımızı anlayacak sanıyorduk ancak konuşmayınca kendi takım arkadaşınla da anlaşamayacağımızı görünce hep konuşarak oynamaya başladık ve nitekim daha verimli ve etkili bir takım olmuştuk. Dimitris Diamantidis’e bakarsanız saha da hiç susmuyor. Susarsa da hep el kol hareketleriyle takım arkadaşlarının doğru pozisyona gitmelerini sağlıyor. Bunu bazen abartıp hatta her zaman abartıp hakemleri de etki altına almayı çok iyi biliyor. Neredeyse her temasta mimiklerini kullanıp hakemleri de aldatıyor. Bu bana göre onun en kötü huyu çünkü böyle olunca çok yapmacık oluyor ve neredeyse kaba tabirle her pozisyonda ağlıyor. Ama bu özelliği onu kötü oyuncu yapmıyor aksine daha fazla serbest atış çizgisine gitmesini sağlıyor. Zaten Yunan ve İspanyol oyuncuların çok sık başvurduğu bir silah her pozisyonda ağlamak.

                Evet, örümcek adam mart ayının en değerli oyuncusu(MVP) seçildi ve bunu sonuna kadar hak etti. Ama asıl önemli olan artık final 4 da ne yapacakları çünkü artık Maccabi’den daha dişli bir takım ile hatta favori ile oynayacaklar ve bana göre CSKA Moskova’yı eleyebilecek tek takım Panathinaikos’tur. Barcelona’ya bu konuda hiç şans tanımıyorum.
                                                                                                                                mertmelo

1)Euroleague Resmi Sitesi:
 http://www.euroleague.net/competition/players/showplayer?pcode=JKO
               

Pazar, Nisan 01, 2012

Titan Savaşlarına Bir Basketbol Severin Bakışı..

                Evet, Euroleague son 8’de gerçekten birbirinden güzel maçlar izledik. Özellikle bu 4 seriden 2’si – Olympiakos-Siena, Maccabi-Panathinaikos- gerçekten tadından yenmez haldeydi. Her bir maç tarihe geçebilecek nitelikte olup, biz basketbol severlere adeta birer ders özelliği taşıdı bu maçlar.
               
                Bu yazımda aslında serileri değerlendirmek istiyordum ta ki Olympiakos’un Siena karşında 3-1 yapıp seriyi geçmesine kadar. Bu maç beni öyle etkiledi ki düşüncelerimi burada paylaşmak istedim ve bazı çıkarımlar yaptım.

             Birincisi, bu seviyedeki basketbolda –özellikle Avrupa arenasında- lider oyuncu kavramı çok ama çok önemli.   VASSILIS SPANOULIS. Bu adı Avrupa da tanımayan bilmeyen yok zaten. Maçta hatta seri de öyle anlar yaşandı ki Spanoulis hiç birinde geri atmadı aksine takımı ona güvendi; o da sorumluluk alıp takımın sırtladı, organizasyonun doğru bir biçimde akmasını sağladı ve baskı altındaki oyuncuların üzerindeki baskıyı azaltmaya çalıştı. Yeri geldi skor yaptı yeri geldi asist yaptı, top çaldı, ribaund aldı. Peki, karşı takımın oyun kurucu kim? => Bo McCalebb. Kendisi şu anda tartışmasız Avrupa arenasındaki en hızlı guard. Kesinlikle korkusuz, 1e5 hücum edebilen, açık sahada durdurulması neredeyse imkânsız ve şutu da olan bir atıcı-oyun kurucu. Takımı hücum yükünün büyük bir bölümünü McCalebb’e emanet etmiş durumda ve o da gerekeni yaptı. Yaptı ama belli bir seviyeye kadar yapabildi çünkü kendisi bir oyun kurucu değil. Yani ne zaman, neyi, nasıl ve ne aralıkla yapması gerektiğini bilmiyor. Onun asıl işi skor yapmak çünkü takımı oynatmak değil. Zaten bu yüzdendir ki Siena son periyotlarda her maç kabus yaşadı ve bunun aksine Olympiakos’ta coştukça coştu. Benim buradaki gözlemim bu seviyedeki basketbolda ve bu seviyeye gelebilmek için takımınızda mutlaka bir lider oyuncu bulundurmanız gerektiğidir. Çoğu oyuncu yıldız olabilir ama lider olmak, takımı için doğru kararları alabilmek ve takımı takım yapabilmek sadece lider oyuncu özelliğidir. Ülkemizden örnek vermek gerekirse bugün Anadolu Efes’in Kerem Tunçeri’siz hali apaçıktır.

           İkincisi ise ekol olmak veya ekol olabilmektir. Ekol olabilmeyi burada bir paragrafta anlatmak buraya sığdırmaya çalışmak gerçekten de çok zor. Ekol olmak bana göre, her ne koşulda olursa olsun belli bir anlayıştaki basketbolun ve duruşun sahaya yansıtılabilmesidir. Bugün Yunan basketbolunun başardıkları ortadadır. Olympiakos örneği bizim Türk takımları için bir sembol olmalıdır. Bugün bütçesinde büyük daralmaya rağmen Olympiakos İstanbul’daki finale adını yazdırmayı başarmıştır. Bunu yapabilmesi maddiyatla açıklanamaz. Yıllardır üst düzey basketbol oynamaları ve belirli bir şablona sahip olmaları bu başarının tesadüf olmadığının açık bir göstergesidir. Yunan basketbolu yıllardan beri savunmasıyla bilinir nitekim Olympiakos bu 5 maçlık seride –ki 4 maç yetti - 4. çeyreklerde sahadan silmeyi başardı. 9, 14, 25, 14. Bu rakamlar sırasıyla Siena’nın serideki 4. periyot skorlarıdır. Bunun tek bir açıklaması var o da savunmayla Siena’yı kitlemeyi başarmışlardır. Ayrıca Spanoulis ve o jenerasyonun bütün oyun kurucularında olan perdeyi mükemmel kullanma becerisiyle de kolay ve düzen içinde skor üretmeye devam etmişlerdir. Perdelemeler arasındaki müthiş zamanlaması ve uzun oyuncunun üstüne ne zaman gideceğini bilmesi artık Yunan oyun kurucular için top sektirmek kadar basit ve tekrardan ibaret birer silahtır.

       Son olarak tecrübeli ve disiplinli bir koça sahip olabilmek. Bu son gözlemim kolay kolay gerçekleşebilecek bir şey değil nitekim Avrupa’da bu tarzda koçların sayısı bir elin parmakları kadar. Ancak bu Ivkovic gerçeğini göz ardı edeceğimiz anlamına gelmiyor. O kadar tecrübeli ve o kadar oyuna hakim ki en kritik anlarda hangi beşle sahada yer alacağından tutun, rakip takımın oyuncu değişikliğine hemen karşı değişiklikle yanıt verip etkisiz hale getirebilmesine kadar bir çok özelliğe sahip. En önemlisi ise oyuncuları ona kesinlikle inanıyor ve güveniyor. Hakemler üzerinde kurduğu etkiyi hemen fark edebiliyor basketbol severler çünkü itiraz etmediği bir karar neredeyse yok. Maç içinde aldığı molaların zamanlamaları ise tek kelimeyle kusursuz. Bu kadar mükemmele yakın faktör bir araya gelince zaten galibiyet ve seriyi geçmek kendiliğinden elde edilmiş oluyor.

           Evet dediğim gibi bunlar benim kendi bakış açım. Bu seri de ben basketbol manasında çok şey öğrendim ama bunlardan en acısı bir Türk takımını Final 4’da görebilmeye olan inancımın giderek ve hızla azalıyor olmasıydı. Çünkü buralara gelirken çok iyi bir yapılanma ve disiplinle gelindiği aşikâr. Bizde yapılanma demek zaten başlı başına bir yıkım iken disiplin ise kontrolsüz bir güç olarak algılanmakta… Ne diyelim biz Final 4 yapana kadar Yunan ve İspanyol basketbolunu izlemek müthiş bir keyif.
                                                                                                                         mertmelo