Maç
başlamadan önce favori kimse sorarsanız sorun CSKA Moscow idi. Şahsen bende bu
düşüncedeydim. Yürek, daha fazla istemek, mücadele etmek tabii ki de sonuç
verir ama bu kadar kadro kalitesi açısından fark varken bu saydığım
faktörlerinde yeterli olabileceğini düşünmüyordum. Yanılmışım.
Maç
aslında çok enteresan bir maç oldu. CSKA ilk yarı da hiç zorlanmadan farkı
buldu. Bunda kahraman olmaya giden Milos
Teodosic’in de etkisi var. Öyle ki bir ara ikinci çeyrekte arka arkaya 3
tane üçlüğü Yunan ekibinin potasına gönderdi. Maç 25 gider moduna girmişti
aslında ilk yarı ama herkesin kafasında aynı soru vardı: Devre arasında İvkovic ne yapıp bu takımı oyuna geri
döndürecek? Kimse Olympiakos’tan pes etmesini beklemiyordu nitekim galibiyette
beklenmiyordu. Maç sonu Richard Dorsey’in
verdiği röportaja göre İvkovic:”Eğer
eve gitmek istiyorsanız şimdi gidin. Ama sahaya çıkıp ikinci yarıyı
oynayacaksanız bu maçı kazanacaksınız!” demiş. O anki durumu düşünemiyorum
bile. Soyunma odasında herhalde kazanmayı hissetmeyen oyuncu yoktur.
3.
çeyreğe de fırtına gibi başlamadı Olympiakos. Zaten ilk yarı boyunca atabildikleri
sayı sadece 20 idi ve 34 sayı yemişlerdi. Bir ara top kayıpları sahadaki basket
sayısından fazlaydı. Böyle bir maç oluyordu. Ta ki maçın 28dksı geri de kalana
kadar. 28. Dakika sonunda Olympiakos tam tamına 19 sayı gerideydi. Bu sırada
kurt koç İvkovic sahaya kimilerine
göre saçma bir 5 denebilecek oyuncularla mücadele ediyordu. Hatta öyle ki Kostas Sloukas
serbest atış çizgisinden 2de1 atana kadar sadece 3 kişi skor yapabilmişti Yunan
ekibinde. Ne olduysa bu anlarda oldu arka arkaya 3 üçlük buldu Yunan ekibi.
Sonrası ise ip söküğü gibi geldi. Ne attılarsa girdi ve savunmada herkes 2
kişilik oynayınca farkın erimesi kaçınılmaz oldu.
Aslında Kirilenko’nun
kenara gelmesiyle Olympiakos daha rahat top çevirmeye ve boş adam bulmaya
başladı. Rus ekibi galibiyetten maç bitmeden emin olunca da sürprizle
karşılaştılar. Burada nasıl İvkovic’in
dehasından, oyuncularını inandırmasından bahsediyorsak Kazlauskas’ın da aciz kalmasını Milos
Teodosic’e sözünü geçirememesini ve kime güveneceğini şaşırmasını da
konuşmalıyız. Evet, Teodosic belki
maçı buraya getirdi özellikle ilk yarı sahanının yıldızıydı ancak onun oyundan
kopunca nasıl başına buyruk hareket edip takımına zarar verdiğini daha önceki birçok
maçtan biliyoruz. Tamamen kendine oynadı ve takım arkadaşlarına büyük haksızlık
etti. Maçı getirip hediye etti de diyebiliriz. Hatta bir ara kontrolü onun
yerine Alexey Shved aldı ve bu
bölümde CSKA da rahat bir nefes aldı. Bu sırada dikkatli basketbolseverlerin
gözünden de kaçmamıştır Teodosic orta
sahanın masa hakemlerine yakın olan bölümünde elleri belinde bekliyordu. Resmen
bir siz 4 kişi oynayın, bir de ben tek başıma oynayayım diyordu. İşte bu
bölümde Kazlauskas oyuna hiç ama hiç
müdahale edemedi.
CSKA oyuna müdahale edemedikçe Olympiakos
biraz daha oyunun içine girdi. Bütün sene boyunca ortaya koydukları
kimliklerini belki en iyi şekilde bir kez daha saya koydular. Mücadele, hırs,
yürek ve inanmak. Ayrıca dün iki oyuncudan bahsetmezsek haksızlık etmiş oluruz.
Birincisi Kostas Papanikolaou aslında
oyun tarzı bakımından Sinan Güler’e de
benzetebiliriz ama Sinan Güler’den
daha çok silahı var. Dün maçı o kadar çok istiyordu ki her şeyi yaptı.
Dileyenler istatistiklerine de bakabilir ama ben onun oyunun durduğu anlarda
arkadaşlarını motive etmesini, herkese bir şeyler söylemesine çok takıldım.
Maçı resmen yaşıyordu, hissediyordu. Tuttuğu oyuncu ise Andrei Kirilenko’ydu yani namı değer normal sezon MVP’si Nba
patentli Rusların altın çocuğu. Yunan basketbolu Kostas Papanikolaou’dan çok şey bekliyordu ve bence bu sene aldığı
fazla sürenin de etkisiyle inanılmaz bir çıkış yakaladı. Sadece bomboş
kaldığında üçlük atabilen bir oyuncudan inisiyatif kullanıp el üstü üçlük
gönderebilen bir silaha dönüştü. Savunma atletik özellikleriyle zaten iyi işler
yapabiliyordu ama daha da sertleşmişti ve hücumda artık rakibini geçip
turnikeyi de bırakabilmeye başladı. İkinci oyuncu ise son basketi atıp maçı
kazandıran Georgios Printezis olacak.
Gerçekten çok istedi ve çok mücadele etti. Kendine özgü o tek eliyle
atışlarında büyük isabet sağladı. Barcelona maçında oynadığı gibi çıktı sahaya
işini yaptı. Hem arkadaşlarını rahatlattı bulduğu basketlerle hem de
inanmalarını sağladı. Gerçekten bir yıldıza dönüştü o da. Şimdi bu iki oyuncuya
özellikle değindim bizimde böyle yetenekli çok ismimiz var. Cenk Akyol, Sinan Güler, Furkan Aldemir
vb. Bizden de bu oyuncular yetişiyor ama bir türlü bu seviyelere gelemiyorlar,
neden? Bu konuları burada yazarsam Olympiakos’un zaferinin önüne geçecek o
yüzden bir sonraki yazımda değerlendireceğim sadece düşünmenizi istediğimden
burada değindim.
Son topa değinmek istiyorum. İvkovic’in amacı da buydu zaten tek
sıkımlık kurşunu vardı ve bunu doğru anda doğru yerde kullanmalıydı. Spanoulis Yunan ekibinin lideri ve bu
son topu kim atacak deseler kesinlikle o olur. İşte burada oyuncu zekâsı
devreye giriyor o da zaten bunu bildiği için savunmayı üzerine çekip Printezis’e boş ve boş olduğu kadar da
ona tek elle atış şansını verebilecek bir pozisyon yarattı. Sonuç ise 61-62.
Kupayı bana göre sonuna kadar hak ettiler.
Bunu doyasıya kutlamakta hakları. Tüm basketbol dünyasına bir kez daha
gösterdiler ki maçlar sahada kazanılır. Gerçekten müthiş anlar yaşatıp, çoğu
basketbol severin tüylerini diken diken ettikleri için onlara buradan teşekkür
ediyorum ve basketbolu neden bu kadar çok sevdiğimi bir kez daha bana hissettirdikleri
için de gönlümdeki yerleri bir kat daha sağlamlaştı.
İstanbul’da 2005 Şampiyonlar Ligi’nde de
buna benzer efsane bir finale ev sahipliği yaptı. Şimdi de Avrupa basketbolunun
zirvesinde yine bir mucize gerçekleşip en iyi maçlar arasındaki yerini aldı bu
finalde. İstanbul’un büyüsü bu olsa gerek…
Mert Yücetepe
Karşılaşmanın İstatistikleri:
Euroleague Resmi Sitesi: http://www.euroleague.net/main/results/showgame?gamecode=188
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilmek için: "Yorumlama Biçimi" olarak "Anonim"i seçmeniz size kolaylık sağlayacaktır :) Kıymetli yorumlarınız bizler için değerlidir.